NE YAPARSAN YAP, HAYAT BİR GİZEMDİR

Açıklanamayacak bir şeyler olduğu fikrini kabullenmekte zihin çok zorlanır. Zihinde her şeyin açıklanması gerektiği saplantısı vardır. Açıklanamasa bile, en azından açıklar gibi yapar! Bir gizem, bir ikilem olarak kalan her şey zihninin başına bela olur.




Bütün felsefe tarihi, din, bilim, matematik tarihi aynı köke, aynı zihne, aynı kaşıntıya sahiptir. Sen kendini bir şekilde kaşırsın, bir başkası farklı kaşır... ama kaşıntının anlaşılması gerekir. Bu kaşıntı, varoluşun bir gizem olmadığı inancıdır. Zihin, ancak bir şekilde varoluşun gizemi kaybettirildiğinde huzur bulabilir.



Din bunu Tanrıyı, Kutsal Ruhu, Vücut Bulan Oğul'u yaratarak yapmıştır; farklı dinler farklı şeyler yaratmıştır. Bunların hepsi üstünün örtülmesi mümkün olmayan bir deliği gizleme çabasıdır; ne yaparsan yap delik oradadır. Hatta ne kadar üstünü örtmeye çalışırsan, orada olduğunu daha fazla vurgulamış olursun. Onu kapatma çaban bile, onu birinin göreceği korkusunu yaşadığını gösterir.



Çocukluğumda bunu her gün yaşardım çünkü ağaçlara çıkmayı çok severdim. Ağaç ne kadar yüksekse, o kadar fazla keyif verirdi. Ve doğal olarak birçok kere ağaçtan düştüm. Bacaklarımda, dizlerimde ve her yerimde o çiziklerin izleri hâlâ durur. Sürekli ağaçlara tırmanıp düştüğüm için, her gün üstümdeki kıyafetler yırtılıyordu. Annem bana gelip: "Kıyafetindeki o delikle dışarı çıkma. Ben hemen yamarım." dedi.



"Hayır, yamama." dedim.



"Ama insanlar ne der? Sen kasabanın en iyi kumaş tüccarının oğlusun ama sürekli dışarıda yırtık kıyafetlerle dolaşıyorsun, kimsenin seninle ilgilenmediğini düşünecekler."



Ben de: "Eğer yama yaparsan, çirkin olur. Şu anda herkes onun yeni olduğunu görüyor. Evden yırtık gömlekle çıkmadığımı düşünecekler. Ağaçtan yeni düştüm ve yırtıldı. Ama eğer yama yaparsan, gizlemeye çalıştığım eski bir şey gibi görünür.



Senin yaman beni yoksul gösterir, yırtık gömleğim ise beni sadece cesur biri olarak gösterir. Sen endişe etme. Eğer biri bana yırtıktan söz ederse ona meydan okurum: 'Benimle birlikte şu ağaca çık, eğer düşmeden başarabilirsen, o zaman bana istediğini söyleyebilirsin.' derim." dedim.



Hindistan'da çok yumuşak, kolayca kırılan bazı ağaçlar vardır. Bunlardan biri jamun ağacıdır. Jamun, çok tatlı bir meyvedir ama ağacı çok yüksek ve dayanıksızdır; dalları kolayca kırılabilir. Ağacın üst dallarına kadar çıkmadan en kaliteli meyveleri yiyemezsin, çünkü alttakiler daha düşük nitelikteki insanlar tarafından toplanmış olurdu; sadece üç metre yükseğe tırmanmaya cesareti olan insanlar tarafından.



Eğer on metreye tırmanacak cesaretin varsa, o zaman en tatlılarını yiyebiliyordun. Onlar, cesareti olanlar için ayrılıyor. Ama oraya çıkınca düşmek neredeyse kaçınılmaz bir şey. Bu konuda yapabileceğin bir şey yok, senin elinde olan bir şey değil. Sadece biraz güçlü bir rüzgar... Yeterince hızlı inemezsin ve dal birden kırılır. Sen de hiçbir şey yapamadan kendini yerde bulursun.



Ama annem benim söylediğimi asla anlayamadı. Ona açıklamaya çalıştım: "Çok basit. Eğer gömleğimi yamarsan, yırtığın yeni olmadığı anlamına gelecek; şu anda yeni olmuş gibi duruyor. Ama yamandığı zaman... bu yeni olmadığını kesin olarak gösteriyor; evden yamalı bir gömlek giyip gelmişsin. O zaman daha fazla dikkat çekiyor ve ben yoksul olarak görülmemizi istemiyorum."



Yine de üsteledi: "Senin zihniyetini anlamıyorum çünkü ailedeki diğer herkes - ne zaman birinin gömleği yırtılsa ya da düğmesi kopsa - önce bana gelip, 'dışarı çıkacağım, bunu diker misin?' diyor. Bir tek sen hariç... Ben senin ayağına geldim ve dikeyim diyorum ama sen hâlâ istemiyorsun."



Onu yanıtladım: "Hayır, dikmeni istemiyorum. Eğer bana başka bir gömlek vermek istiyorsan, kabul edebilirim ama yamanmış ya da dikilmiş bir gömlek giymem. Bu sökük şekliyle bütün bir yıl giyebilirim, hiç sorun değil çünkü o zaman hep yeni olmuş gibi görünür. Her zaman az önce ağaçtan düştüm diyebilirim."



Zihin tarihinin tamamı, bütün farklı dallarıyla, bu yamayı sürekli yapıyor. Özellikle de matematikte, çünkü matematik tamamen bir zihin oyunudur. Böyle olmadığını düşünen matematikçiler vardır, tıpkı Tanrı'nın gerçek olduğunu düşünen teologların varolduğu gibi. Tanrı sadece bir fikirdir. Eğer atların fikri olsaydı, Tanrıları bir at olurdu. Onun bir insan olmayacağından emin olabilirsin çünkü atlara o kadar kötülük yapmışlardır ki, ancak bir şeytan olarak görülebilirler, Tanrı değil. Sonuçta her hayvanın kendi Tanrı fikri olacaktır, tıpkı her insan ırkının kendi Tanrı fikri olduğu gibi.



Fikirler, hayatın gizemli olduğu ve bu boşlukların gerçekler tarafından doldurulamadığı yerleri doldururlar. O boşlukları fikirlerle doldurursun; en azından hayatın anlaşıldığına dair duygunu tatmin edersin.



Anlamak sözcüğünün İngilizcesi olan "understand" kelimesi çok ilginçtir. Tam kelime karşılığı "altında duran" (under-stand) demektir. Bu kelimenin zamanla kelime karşılığından çok farklı bir anlama ulaşmış olması çok garip: Altına alabileceğin her şey, altında ezeceğin her şey, senin gücünün, ayakkabının altındaki her şey: üstün olduğun her şey.



İnsanlar hayatı anlamaya çalışmak için de aynı yolu deniyor; hayatı ayaklarının altına alıp, "Üstün olan bizleriz. Artık bizim için anlaşılmayan hiçbir şey yok" diyorlar.



Ama bu mümkün değil. Ne yaparsan yap, hayat bir gizemdir ve gizem olarak kalmaya devam edecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder